19 Haziran 2019 Çarşamba

NAKIŞ


   21. yüzyıldayız çağ atladık nostaljinin sıra mı ? Belki hava kapalı, ya da yolda yanından yavaşça geçen arabadan cılız bir 90'lar müziği kulağına takıldı, işte bilirsin 90'lar eskidir, masum olandır, kaygısız günlerdir. Hazıra  konmadığın, istediğin şeylere emeksiz ulaşamadığın son zamandır 90'lar. Bizim neslin el emeğini, göz nurunu en son gördüğü dönemdir. Geleceğe yumuşak iniş yapamadığı anlarda, sıkça dikiz aynasında görünen nostaljik güzel bir resim gibidir. 
       Geçmişe dönme isteği, zamansız özlem duygusu.. sinek ısırığını hararetle kaşımak gibi bir şey..  Sonrasında yara olacağından emin olduğun, ancak anın tatlılığının paha biçilemez geldiği bir durum...    
        İçime eğilip incelediğimde, aslında özlemle hatırladığım şeylerin en inanacak bir şeylere ihtiyaç duyduğum dönemler ve aynı zamanda "en mutlu gelecek" hayalleri kurduğum artık olmayanı istediğim zamanlar olması... Kayıp idealler özlemini duymak bugünün buhranlı ruh halinden sıyrılıp, anı inkar etmek, geçmişe yaptığın yolculukta seni bekleyen şeylerin saçını okşayıp, sana sarılacağından emin olduğun kaçış rampası..
         Dışarıdan kendime baktığımda korkutucu görünen, kendim için endişelendiğim bu ruh haline en son geçtiğimiz bayram sabahı büründüğümü söyleyebilirim. Benim canlı canlı görüp yaşadığım, zaman zaman normalleştirdiğim, yanı başımda duran annem ve babam arasındaki "demode aşk" ın günlük yaşama yansımalarına dikkat ettiğim anlarda içinde bulunduğum çağın insan ilişkileri, becerilemeyen sevgi çıkarcılığı, yapay ve ihtiyaç üzerine kurulu birliktelikler, duygulardan uzak, yozlaşmış insanlar... Tüm bu kıyaslamalar içinde bulunduğum anlar, yaşamak zorunda olduğum bu yüzyıldan kemiklerime kadar nefret etmeme sebep oluyor. 
         Kendimi bildiğimden beri ayrı uyuduklarına hiç şahit olmadığım annem ve babam yıllar önce yaşadıkları aşklarının büyük heyecanının ilk sıcaklığını 45 yıl sonra şu anda bile birlikte geçirdikleri anların detaylarına gösterdikleri emek ve özende canlı tutuyorlar. 
         İlk bakışmalardan sonra yazılıp, milyon defa katlanıp kibrit kutusuna tepiştirilip balkona atılan  mektuplara ve babamın annem için yazdığı şiir defterine evin içinde ilk ulaştığımda ortaokul sıralarındaydım daha. O zaman normal bulduğum bu durumu evli çiftlerin hepsinin yaptığını düşündüğümü şimdi anımsıyorum. 
           Karşılıklı üstün emek verilen ince duygularla yaşatılan değerli bir hazineyi muhafaza ettiklerini şu yaşımda ve yaşadıklarımda daha iyi idrak edebiliyorum artık.

                Önünden geçerken tesadüfen görüp içine daldığım, annemin  aylarca emek verip, elli yıl önce bin bir özenle nakşettiği çeyizlik yatak örtüsünü bayram sabahı sakladığı yerden çıkartıp sermesi, babamın yüzündeki heyecanı, mutluluğu...  Dolabın üst rafından çıkardıkları eski resimlerine bakarken tekrar tekrar anılara dalmalarını izlemek... 

                       Mutluluğun aslında aylarca nakış nakış işlenen bir emeğin ve yürekten çabalamanın bir mükafatı olduğunu, ömrümde gördüğüm en masum aşk hikayesinin en canlı şahidi olarak, her gün gözlerimle fotoğraflamayı, kendimi benim ömrümden alıp onlara versin diye dualar ederken bulduğumda daha iyi anlıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

bal damlası